09 Ağustos 2009


"CİHAN DEMİRCİ'DEN LAFORİZMALAR" 9 AĞUSTOS 2009 PAZAR GÜNÜ, VATAN GAZETESİNDE, CAN ATAKLI'NIN KÖŞESİNDE YAYINLANDI...

BU LAFORİZMALARI OKUMAK İÇİN TIKLAYACAĞINIZ LİNK ADRESİ:

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Cihan_Demirciden_laforizmalar&tarih=09.08.2009&Newsid=253031&Categoryid=4&wid=142



27 Ağustos 2007

"LAFORİZMA" DOSTLARINA
YENİDEN MERHABA!..


Sevgili okurlar merhaba… Bilenler bilir; “Laforizma” sözcüğü, 29 yılını mizaha vermiş bir mizahçı olarak Türkçeye yıllar önce benim kattığım bir sözcük. Bu blogu da sözcüğüme sahip çıkma amacıyla açmıştım aylar aylar önce... Uzun yıllar önce, yabancı dilden dilimize girmiş “Aforizma” yani “Özdeyiş” sözcüğüne sadece bir “L” harfi ekleyerek onu hem Türkçeleştirmiş, hem de anlamını daha da yerine oturtmuştum. Yıllarca pek çok mizah dergisinde, Cumhuriyet ve Milliyet gibi gazetelerde yazdığım, dizi kitap olarak yayınladığım “Laforizmalar”ı epeydir hiçbir yerde yazmıyordum...

"CİHAN DEMİRCİ'DEN LAFORİZMALAR" son olarak Melih Aşık'ın Milliyet'teki "Açık Pencere" köşesinin içinde minicik bir köşe olarak 5 yılı aşkın bir süre yer almıştı. 2002 yılının Mart ayında benim isteğimle noktalandı Açık Pencere'deki laforizma maceram... Aradan 5 yıldan fazla bir zaman geçti yani... "CİHAN DEMİRCİ'DEN LAFORİZMALAR" şimdi bu blogta karşınıza çıkıyor yeniden… Evet, onlar Laforizma, yani sözün özü, onlar gözden ve sözden kaçanlar, onlar hayatımızın dipnotları, onlarla ilgili lafı fazla uzatırsak olmaz, burada keselim ve ilk laforizmalarımıza dalalım…


* Eskiden, yani 80’li yıllarda birisi “Dükkanların açık kalmış” dediğinde, karşısındaki muzip biriyse; “Olsun, içerde çırak var” derdi. Genelkurmay başkanı geçenlerde “Dükkan kapalı” deyince, mizahçı muzipliğiyle aklıma bu geldi. Dükkan kapalı olduğuna göre çırak artık içerde değil. Her sıkıştığında ‘çırağı’ çağıran bir toplum öğrenmeli ki, ayakta kalmak istiyorsa artık kendi kendinin ‘ustası’ olmak zorunda!..

* AKP nasıl oldu da merkeze geldi diye soranlar, sonunda merkeze gelmenin ‘Risotto’ sayesinde olduğunu öğrendiler. Nasıl yani diyenlere bir soruyla yanıt verelim: canım kardeşim, Muğla valisi ‘Risotto’ yüzünden merkeze alınmadı mı?

* Ne zaman gelişmiş bir ülke olacağız diye soranlara amuda kalkarak bir yanıt verelim: “Bu ülkede adam ne zaman adam gibi bir uçak kaçırma eylemi görürseniz, bilin ki artık epeyce gelişmiş bir ülkedesiniz!..”

* Ülke çölleşmeye doğru koşarken “Çölaşan” kalemler istenmiyor artık… İçimizdeki Arap diyor ki: “Bundan sonra çölü aşan değil, bizzat çölde yaşayan kalemler gerekli. Yani bundan böyle sıkı muhalefet isteyenler çölü sarmış yeni medya kaktüslerinin iğneleriyle yetinecekler!..”

* Hızla çölleşiyoruz. Turizmde bundan payını alacak elbet. Uyanık girişimciler, bakın bundan böyle deve turizmine yatırım yapan kazanır!..

* Başbakan RTE’den siyasal İslamcı tabanını rahatlatacak sözler: “Bakın kardeşim küresel ısınma denen şey o kadar da kötü bir şey değil. Sonuça n’oluyor, buzullar eriyor, buzlar eriyor. Yaniii, n’olacak derseniz, şu olacak, akşamcı denen adamlar yakında rakılarına koyacak buz bulamayacak!..”

* Gözden kaçmış ama bizden kaçmamış bir su tasarrufu önerisi: “Birisini yolcu ederken artık arkasından haybeye su dökmeyelim!..”

* “Su akarken testiyi doldurmalı arkadaş” zihniyetine sahip bir ülkede sağlıklı bir su tasarrufu yapılabilir mi, ne dersiniz?..

* Su dediğin nimet yatağına akar ama sen vatandaş olarak tutup da onun yatağına ev yaparsan, n’olur, suyun yatağında sen yatmaya başlarsın. Yataksız bıraktığın su, tutmuş seni bırakmışsa buna kızmaya hakkın yoktur kardeşim!..

* Acayip açıklamalar yapıp duran Türk Tarih Kurumu başkanı “Türklerin soyağacını çıkarıyoruz” demiş… Bakın beyefendi, Türklerin asıl gereksinimi soyağacının çıkarılması değil ‘Soygun’ ağacının çıkarılmasıdır!.


* Doğada kaybolması 100 yılı bulan poşetlerin kullanımının yasaklanması için dünya çapında kampanyalar başlamış…Açıkçası bu kampanya bize uymaz. Biz erken kaybolan şeyleri pek sevmeyiz. O şey bıktırana kadar karşımızda olmalı, yani 100 yıllık bir naylon poşet gibi!..

* Büyüyünce ‘doktor’ olmak istiyordu ama yaşadığı ülke Türkiye idi. O yüzden o da pek çokları gibi sadece ‘hasta’ olmakla yetindi!..

11 Ocak 2007

CİHAN DEMİRCİ'DEN
"LAFORİZMALAR"
BLOGU YAYINDA...




Mizah yazarı ve karikatürcü Cihan Demirci, ürettiği,türettiği pek çok sözcüğün, deyimin, terimin internet ortamında kolayca "araklanması" üzerine bu blogu yayına sokma gereği duydu. Tıpkı 80'li yıllarda Türkçemize ve argomuza kazandırdığı "GEYİK MUHABBETİ" sözcüklerinin, bugün tüm toplumun malı haline gelmesi gibi, Cihan Demirci'nin ürettiği başka sözcüklerde benzer durumlar yaşıyor, pek çok yaratıcının yaşadığı gibi... LAFORİZMA da bunlardan biri... 1982'lerde çaktırmadan "GEYİK MUHABBETİ"ni dilimize sokan, sonrasında bunu yeni denenen bir mizah tarzı olarak gazete-dergi ve eklerde sürdüren Cihan Demirci, ardından bu tür kısa-özdeyiş tarzı esprilerine "ESPİRİN" adını takmış, en sonunda da "AFORİZMA"dan türettiği "LAFORİZMA" sözcüğünü kulanıma sokmuştu.

Cihan Demirci'nin 1993'te "Aforizma" sözcüğüne BİR "L" harfi ekleyerek ürettiği "LAFORİZMA" sözcüğü, aforizma gibi yabancı dilden dilimize giren bir sözcüğü de bir yerde türkçeleştirmiş oldu. "LAFORİZMALAR"ını 1993'ten başlayarak Yeni Günaydın-Pes mizah eki, Cumhuriyet-Vaziyet, Milliyet-Açık Pencere gibi köşelerde aralıksız olarak toplam 10 yıl boyunca yayınlayan Cihan Demirci, "LAFORİZMALAR"ını Nisan 1996 yılında ilk kez kitaplaştırdı. Alt başlığı "LAFORİZMALAR-1" olan "SÜRÜDEN AYRILAN KİŞİLİK KAPAR" adlı bu kitabın Eylül 2005'te 4. basımı yapıldı.

Cihan Demirci, "LAFORİZMALAR" dizisinin ikinci kitabı olan "AKLIMIZDA HAYIRLISI OLSUN"u ise 1998'de İnkılap Kitabevi'nden yayınladı.



BU BLOG NEDEN OLUŞTU?
Son dönemde, her türlü yayın organında ve internetteki site ya da bloglarda rahatça kullanılan "LAFORİZMA" sözcüğü de, internet teknolojisinin giderek dev bir çöplüğe dönüşmesi sayesinde "orta malı" haline gelmiş bulunuyor.

İstedik ki bu sözcüğü de; "GEYİK MUHABBETİ" gibi pek çok sözcüklerin "İSİM BABASI" olan Cihan Demirci'nin ÜRETTİĞİNİ birileri bilsin en azından... Yaratıcılığa, üretkenliğe zerre kadar saygısı olmayanların ülkesi olan Türkiye'de bu hareketimiz herhangi bir anlam taşımasa da, sitelerinize, bloglarınıza, yazı başlıklarınıza koyduğunuz isimleri birilerinin bulduğunu, onların da bir sahibi, bir yaratıcısı olduğunu bilin istedik... Onlar bu sözcükleri eğer telif haklarının işlediği, gerçek sanatçının "insan" yerine konulduğu ülkelerde bulsalardı, sırf bu sözcüklerin gelirleriyle krallar gibi yaşayabilirlerdi, bunu da bilmekte yarar var tabii...


Cihan Demirci'nin "Laforizmalar" dizisindeki ilk kitabının 4. basımının kapağı...
(Basım yılı: 2005-Bulut Yayınları)

Şimdi size CİHAN DEMİRCİ'nin "SÜRÜDEN AYRILAN KİŞİLİK KAPAR" adlı kitabında "LAFORİZMALAR"ın çıkış macerasını da anlattığı, ÖNSÖZ yazısını sunuyoruz:



HAYATIMIZIN DİPNOTLARI:
LAFORİZMALAR


80’lerin başlarında (1982’de) dilimize soktuğum ve “Geyik Muhabbetleri” adını verdiğim kısa esprileri 80’lerin sonlarında (1988’de) düzenli olarak üretmeye başlarken bu iki sözcüğün yaşamımıza bu denli gireceğini ve ülkedeki herkesin dilinde, kiminin kaleminde ortak kullanıma açılacağını ve dahi giderek hayatın tümüyle geyikleşeceğini ummamıştım doğrusu!.. Ama oldu... Bizim bir mizah tarzı olarak getirdiğimiz bu iki sözcük toplumun dilinde legolaşıp (yani oyuncak olup) dilden ele, elden de ayağa kadar düştü!. (Ve hatta kimileri ayakta top sektirir gibi sektirmeye, sonuçta da saptırmaya başladılar bizim şu masum geyik muhabbetlerini.)


Finale (yani Final Four’a mı?) gelindiğinde, hızla geyikleşen ve bununla da yetinmeyerek yer yer gergedanlaşan bir toplum bulduk karşımızda. Boş bulduk, yani hoş bulduk!.. Üretemeden sürekli olarak türeten bu “türetim toplumu” biz mizahçıları çok yoruyor ama bazen de değiyor ve geçiyor doğrusu!.. Üretim toplumunun bir ferdi olamadan, Fast-food günlere düşen ve Prime-Time zamanlarda bulduğunu anında tüketen ülkemiz insanı, elindeki uzaktan kumandanın olanaklarını zorlamadıkça, mizahın da zeka gerektirmeyen basit bir tüketim aracı durumuna düşürülmesi çok doğal, hatta doğalgaz çukuru!..


Bir mizahçı olarak her ürettiğimiz lafın, her ürettiğimiz deyimin, terimin elimizden arak diyarlara uçurulması üretkenliğimizi kamçılamaktan öte bir şeye yaramadı aslında!.. Bendeniz de “Geyik Muhabbetleri”ni 10 yılı aşan bir kullanımdan sonra 1993’te yeni kullanıcılarına bırakarak önce “ESPİRİN”i, sonra da hemen ardından “LAFORİZMA” kelimelerini ürettim.

Tıpkı suda eriyen bir aspirinin erime süresi içersinde okunabilen bu kısa Espirin’ler gün geldi kitap oldu ve derken yerini LAFORİZMALARA bıraktı...


Evet bu kitapta LAFORİZMALAR bulacaksınız. Peki nedir bu Laforizmalar?.. Laf ola seri ola ama Laforizma seri ilan filan değil!.. Laforizma, belki de ağzımızdaki bakla... Laforizma, henüz temize çekilmemiş hayatlarımızın dipnotları... Dilin komiği var onlarda ama hüznü de hemen dibinde paketlenmiş duruyor. Dilperest bir tür olduğu kesin. Laforizmalar, her an dilinizin altında olabilecek kadar yalın ve vurucu olmalı. Ancaaaak, vurduğu yerde de zeka ışıltıları bırakmalı!.. Önemli bir hususta şu: Laforizmalar aracısız olmalı. Sahibinden yani birinci dilden, yani direkt üreticisinden okurunun zeka sofrasına ulaşmalı. Dile gelmeli ve gerektiğinde akılda da tutulabilmeli...
Bizim Laforizmaların en yakın akrabası “AFORİZMA” sözcüğü, tahmin edeceğiniz gibi... Onun sözlüklerdeki karşılığı ise şu: Özlüsöz, özsöz... Yani Laforizma da “SÖZÜN ÖZÜ” işte canım kardeşim!..

“Unutma: Kısaltmalar yaşamı uzatır” diyor Polonyalı aforizma yazarı Stanislaw J. Lec. Çok sevdiğim bir başka aforizmasında da: “Mizahçılar göz kırpırak ölürler” demiş Lec usta. Mizahçıların göz kırpmadan yaşamak zorunda kaldığı bir ülkede yaşadığımız için bu sözün daha da ayrı bir yeri var bizde!.. Bakın, mizahçılar sanıldığı gibi pek fazla fıkra bilmez ya da anlatmasını sevmezler. O daha çok komedyenlerin, şovmenlerin işidir çünkü. Mizahçının fıkraları belki de aforizmalarıdır.
Benim Laforizmalarıma gelince, onlar içlerinde neler barındırmıyor ki?.. Bazen bir fıkra, bazen gizli bir şiir, bazen ters-yüz edilmiş ve hak ettiği gibi kullanılmış bir atasözü, bazen yerine “cuk” oturmuş bir deyim, bir deyiş, ancak çoğu zaman bir duvar yazısının oldukça ötesine geçen ince nükteler, sıkı mı sıkı yergiler... Laforizmaya güç veren kollar ve kaynaklar o kadar zengin ve çeşitlidir ki güncelliğin tuzağına düşmemesi biraz da bundandır.

An gelir karşılıklı bir monologtur(!) Laforizma, an gelir zihni açan bir paradigma, an gelir müthiş bir coşku ifade eder, an gelir alınyazısı gibi düşer beynimize, an gelir üçyüz sayfada anlatılan bir derin metne, iki-üç satırıyla karşı durur ve o iki-üç satırla üçyüz sayfalık bir hedefi vurur!..

Laforizmalar, aslında adına hayat dediğimiz bir filmin fragmanları gibidir ama o fragmanlar bazen bir filmin tamamına da bedeldir... Laforizmalar, işlerini zaman ve mekan savrukluğuna düşmeden yaparlar. Bazen bir labirent olur okuyanı içinde dolaştırır uzun süre, bazen bir bulmaca gibi saklar kendini, bazen bir matematik işlemine dönüşür ama insanı da sıkmadan, bazen ukalalığa düşmeden yol gösterici bir hal alır ve özellikle belli konuların üstüne tutar projektör vazifesi gören kelimelerini!..

Ülkemizde var olduğundan hep kuşku duyduğum edebiyat eleştirmenleri, bir gün o hep burun kıvırdıkları mizahımızla ilgilenip, mizahımızda gelişip boy atan tarzlar üstüne lütfedip “iki satır” yazarlarsa, onlar gibi mizaha hep kenar gözle bakan pek edebi çevrelerimizin de “Laforizma” gibi türlerin “edebi yönü” hakkında bilgisi olabilecek!.. (Bir Laforizma yazarına asla yakışmayan ne uzun bir cümle oldu bu aleme!)



Laforizmalara ironinin gücü can katar, bir Laforizmanın ulaştığı noktayı Sokrates’in şu bilinen şu sözü en güzel şekilde ifade edecektir: “Bildiğim bir şey varsa, o da hiçbir şey bilmediğimdir” Evet zaman zaman her şeyi bildiğini sanan insanoğluna da bir ayna tutar çoğu zaman Laforizmalar... Önemli olan sözde kısa ama düşüncede geniş olabilmektir...

“LAFORİZMALAR” adını verdiğim özdeyiş tadındaki bu kısa esprilere, hayat dipnotlarına, önce 1994'te Yeni Günaydın'ın "PES" mizah ekinde başladım. 1995-1997 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesinde Deniz Som’un “Vaziyet” isimli köşesinde, 1997-2002 yılları arasında da Milliyet Gazetesi’nde Melih Aşık’ın “Açık Pencere” adlı köşesinde sürdürdüm. Bu kitaba o köşelerde yayınlananlardan çok az bir kısmını aldım, zira kitaplardaki Laforizmaların güncelliğin ötesinde durması gerekir. Bu kitaptaki Laforizmaların büyük çoğunluğu ilk kez bu kitapla okurun karşısına çıkmaktadır ve bu kitap için özel yazılmıştır...

Evet dostlar, kısalığıyla ve kıssalığıyla vurup geçen Laforizmaların önsözünü (daha doğrusu özsözünü) daha da uzatıp dallandırmanın bir alemi yok!..

Bakın kıssadan Laforizmaya ve hepimize düşen hisse şudur: Laforizmalarım tıpkı hayat gibi kısadır ama dolu dolu yaşanmış bir hayat gibidir hepsinin kısalığı!..


2005'TEKİ YENİ BASIMA BİR KAÇ EK SÖZ:


1996’da “LAFORİZMALAR” adıyla yayınlanmış, daha önce üç baskı yapmış bu kitabımın uzun yıllardır baskısı tükenmiş durumdaydı. Benim yorucu bir huyum var, baskısı tükenmiş kitaplarımı, epeyce bir aradan sonra yeniden bastırırken onları eski halleriyle, aynen okurun karşısına çıkarmak doğrusu hoşuma gitmiyor. Zira okuruma da, kendime de aşırı saygım var!.. Bu yüzden yeni basımlarda, kitaplarımı baştan aşağı elden geçirerek, adeta yepyeni bir kitap haline getiriyorum. İşte bu kitapta 7 yıl sonra yeniden basılırken aynen böyle oldu. Tamamen elden geçirilmiş, yenilenmiş haliyle, üstelik bu kez “SÜRÜDEN AYRILAN KİŞİLİK KAPAR” adıyla, uzunca bir aradan sonra karşınıza geliyor. Umarım ilk halinden de daha iyi olmuştur. Her daim gülekalın...


CİHAN DEMİRCİ
2005 Kadıköy / İstanbul


CİHAN DEMİRCİ'NİN ÖNCE DİLLERE,
SONRA İNTERNETE DÜŞEN,
GİDEREK ARAK ELLERDE
ANONİM HALLERE DÜŞEN
LAFORİZMALAR'INDAN
BAZI SEÇME ÖRNEKLER...



Ciddiyetini yitirmiş toplumlarda
en ciddi insanlar aslında
MİZAHÇILARDIR!..

*****

Hayattayken bir otopsi yapılsa
aslında yaşamadığı ortaya çıkacak
pek çok insanın!..


*****

Her türlü kesintiye alışmıştık
lakin en çok bu koydu bize:
“ALLAHTAN ÜMİT KESİNTİSİ!..”


*****

“Döner” olacaksın artık bu devranda,
hem de fazlasıyla “PİŞKİN DÖNER!..”
*****

İnsan, boşlukta da durabilen
tek canlıdır!..
*****
Kısık ateşte pişen geç soğur!..
*****
Akılsızlar bilir ki, akılsız başın
cezasının yatırılma süresi
bu ülkede her zaman uzatılır!..
*****
Her insan hedefine ulaşır,
ancak çoğunluk bunu sadece
bir spermken başarır!..
*****
Garip kuşun yuvasını yapmak için
açılan banka hesap numarası şöyle: .........
*****
Sayılı gün bile eksik çıkabilir!..
*****
Bir abazan her zaman kendi eline bakar!..
*****
Dünya durdukça, gericiler kazanır!..
*****
Kontenjandan akıllı olacağına,
dışardan deli ol!..
*****

Kasabamızın ileri gelenleri vardı,
ama asıl sorun hiç
İLERİ GİDENLERİ yoktu!..
*****
Gittikçe kafayı üşüten bizim gibi bir topluma
artık “başhakem” değil, “başhekim” yakışır!..
*****
Mizahçının vurduğu yerde
“GÜLÜMSEME” biter!..



Cihan Demirci'nin "LAFORİZMALAR" dizisindeki ikinci kitabı
"AKLIMIZDA HAYIRLISI OLSUN"un kapağı...

(Basım yılı: 1998-İnkılap Kitabevi)


"AKLIMIZDA HAYIRLISI OLSUN"DAN
SEÇME BİR KAÇ LAFORİZMA...



Akıl ne yazık ki ülkemizde pek çok insanın BAŞININ DERDİ!..

*****

Herkes bakar ama, aklınla gören azdır!..

*****

Gülümsemeyi bilen, aslında hüznüne de güç katar!..


*****

İbadet açıkta kalınca "din" kokmaya başlar!..

*****

Akılsız başın cezasını HALKLAR çeker!..

*****

Gergin mi gergin, sürekli asabı bozuk bir toplum olduk...
Sanki elimizde "SİNİRLİ DEĞNEK" var!..

*****

Türk'ün aklı "AZ SONRA" gelir!..

*****

Devlet ayağa düşünce, tetikçiler "KAHRAMAN" olur!..


*****

Hedefi belirsiz insan, ıskalamanın da zevkini alamaz!..

*****

Mizahçının "iç muzuru" her zaman yerindedir!..

*****

Sırası gelmiş bir halk buna hiç sevinemedi...
"SUSTUKÇA" sırası gelmişti çünkü!..

*****